Bir kadının evlilikle ve hayatla yüzleşmesi
Bekarlar evlenmekle ilgili ancak akıl yürütür. Evlilerin ise evlilikle ilgili yorumları farklı; “Yağmurlu havada silecekleri çalışmayan bir arabanın yaptığı bilinçli kaza” diyeni de var, “hayatı etkileyen en güzel şey” olarak tanımlayanı da… Tabii her şey hayatınızı tamamlayacağınızı düşündüğünüz insanla alakalı, hayatı bakış açınızın belki benzerliğiyle belki de hiç benzememesine rağmen birbirinize duyduğunuz güven ve saygıyla. Bana bu girizgahı yaptıran Aslı Ilgın Kopuz’un Can Yayınları’ndan çıkan ‘Zaman Zaman Güneşli’ isimli kitabı.
İsimsiz bir kadın kahramanın hayatla ve evlilikle mücadelesini metaforik olarak anlatan bir kitap ve tanıtım yazısı okuyacağınızı da baştan belirteyim.
MASAL BOZULUR BAZEN
Kitabın girişinde her şey güzel başlıyor, her şey masal gibi…
“Hatırlıyorsun o geceyi. Vapura binişini, süzülerek, başın dik, dünyalar senin, sanki tastamamsın. İki parçaydın halbuki. Bir cebinde tüyler, diğerinde taşlarla. Vapurdan da önceydi. Anımsamadığın bir sokakta onunla yürüdüğünüz sırada ikiye bölündün sen. Gözlerini çıkarıp sana verdiğinde. Dünyaya böyle bakıyorum işte, dediğinde. Kısa süre için dünyayı onun gözleriyle görebildiğinde. O uçsuz bucaksız serbestliği ve cüreti, o hoyrat, duvarsız, nizamsız âlemi görüp korktuğunda. Geri verirken ona gözlerini içindeki sesleri bastırdığında, itirazları susturduğunda, kendine meydan okuduğunda. Gülümsediğinde her şey yolundaymış gibi. Sana hiçbir şey olmaz sandığında. Evlenelim mi diye sormuştu o gece, vapura binmeden hemen önce. Evlenelim dedin. Tek başına eve dönerken güvertede oturdun, gece göğüne baktın. Kesik bir kahkaha yükseldi göğsünden, biraz hıçkırığa biraz çığlığa benzeyen, gayriihtiyari, senden hiç beklenmeyen. Nasıl mutluydun. Öteki yanın uzaklaştı o zaman. Demir parmaklıklara yaslanıp karanlık suya baktı. Kahkaha kanatlanıp güverteyi şöyle bir dolaştı. Gece göğünde beyaz bir ele dönüştü. Bir çırpıda gönderdi dalgalara bütün kaygıları….”
Gözünü boyayan masalın süslü cümlelerini isimsiz kadın kahramanımızın annesi bozuyor ama kader de çekilecek bir şey varsa hiçbir şey mani olamıyor.
KALPTEN BİLİNÇLİ KÖLELİK GİBİ
Aradan kısa süre geçiyor; baldan yapıldığı sanılan aylar tuzlu, biberliye dönüyor. Kahramanın özenerek yaptığı şey, kimi zaman dev, kimi zaman sevgili, kimi zamansa kahin ya da deli olarak adlandırdığı eşine dokunuyor. Evdeki sessiz kalmaya çalışma çabaları bambaşka bir şeye dönüyor. Biri verdiği karardan sonuna dek mutlu ve eşini seviyorken, diğeri hep kaçmak istiyor. Hep alttan alma kadına mı düşüyor? ‘Zaman Zaman Güneşli’ de aynı hayat gibi ve cevabı evet. İsimsiz kadın kahramana yer yer sinir olsanız da, bu kadar da olmaz deseniz de, onu anlıyorsunuz; onunki bilinçli, kalpten bağlı kölelik. Siz de onun gibi davranırsınız ya da davranmazsınız ama kitabı cam fanusa bakar gibi izliyor, sözcüklerin izinde bir kadını takip ediyorsunuz.
Aslında o kadın da farkında her şeyin, şöyle diyor yazar sayfaların birinde: “Hayvanın acı duymasının nedeni, bir şeyleri henüz anlamış olmasından değil. Anlama sürecinin artık sonuna gelmiş olmasından. Aşkla bakan o gözler artık hep senin olmadığın taraflara dalmaya başladığında anlamıştın. Teninden uzak kalamayan o beden başka bir yerde olmak arzusuyla yerinde bir türlü duramaz olduğunda anlamıştın. Ama anlamak bir süreç. İlk aşama yalnızca fark ediş. Fark etmenin hemen sonrası ikinci aşama. Bir kez fark ettikten sonra aşk da hâlâ oralarda bir yerlerde duruyorsa ikinci aşamaya geçiş en kolayı: İnkâr. Kendi kendine bir türlü itiraf edemediğin, yalanlar söyleyerek kendini rahatlattığın, güven denen o lanetli bebeğe sıkı sıkı sarılıp uykulara daldığın ve bütün bunlar geçip gittiğinde uyanacağını sandığın evre. Ama işte bir sabah uyanırsın. Senden başka her şey o gün o sürecin tamamlanacağını bilir. İhanet nur topu bir örümcek. Başı bağrına gömülü, kara bacakları omuzlarından, belinin iki yanından sarkıyor.”
ÜSTÜNÜ ISLATIRSAN İÇKİCİ KOCAN OLUR!
İyi niyetini bozmayan kadın kahramanın nostaljik yolculukları da var elbet. Öğretilmiş, çağdan çağa aktırılan geleneksel söylemlere de değinmeden edemiyor satır aralarında… “Bedende açılan ufak tefek yaraların çarçabuk kapandığı, ardında iz bile bırakmadığı yaşlardasın. Avuçların mis gibi kavuniçi. Utandıkça daha güzel kokuyorsun ve korktukça. Hiçbir şeye korkarak bakma diyorlar ama. Korkarak baktığın her şey başına gelir. Hiç kimseden ses çıkmasa bile herkesin hep bir ağızdan söylediği şey bu. Bakmayarak da bitmiyor iş. Bulaşık yıkarken üstünü ıslatırsan, içkici kocan olur diyorlar. Birinin yarasını anlatırken, kendi üstünde gösterirsen aynı yerden sen de yaralanırsın. Sevdiğin birinin elinden bıçak alma, bıçağı bir yere koysun ondan sonra al, alırken de bıçağa yalandan tükürmeyi unutma, çok büyük kavga edersiniz yoksa. Tek yanağından öptüğün dul kalır, diğer yanağı yetim bırakma. Eşiklerden hep sağ ayağınla geç. Aman uyurken başucuna çorap bırakıp da karabasanı çağırma. Terliğin, pabucun ters kalmasın da işin gücün rast gitsin. Kulak memeni çektikten sonra maazallah tahta olmayan bir yere vurursan şeytan muhakkak dolduracak bir boşluk bulur. Bazı cümleleri sakın ola kurma. Ne zaman ki hayatta benim başıma gelmez desen kader işi inada bindirir. Bir bakmışsın sonra, hayat tıpkı babanın çözemediğin için kızdığı denklemler kadar yabancı sana….”
Peki bu kadar batıl inanç gerçek olur mu ya da oldu mu? Neye yorduğunuza bağlı ama şu bir gerçek ki, batıldan çok düünceniz ve yaptığınız seçimler hayatınızı etkiler. Kadın kahramanımızı da etkiliyor tabii, kadın olmanın, tek başına hayata tutunmanın bedelini öderken, aileye ayrı, eşe dosta ayrı mutlu numarası yapmaya çalışıyor. Eşi kitap yazarken, kadın kahramanımızdan yazarlık beklenmiyor. Neden?
Uzun lafın kısası; Aslı Ilgın Kopuz’un ‘Zaman Zaman Güneşli’ isimli kitabı metafor seven, masallardan ve nostaljiden hoşlanan, çoğu hayal kırıklığıyla örülü satırların arasında kaybolmak isteyenlere göre bir okuma…