Erzincan’ın İliç ilçesinde Anagold Çöpler Altın Madeni’nde yığın liç alanının kayması sonucu oluşan facianın üzerinden iki hafta geçti.
Toprak altında kalan dokuz işçiye henüz ulaşılamazken Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan yapılan son açıklamaya göre 50 kişilik ekip bölgede çalışıyor. Topraktan ve sudan alınan numunelerde ise henüz kirliliğe rastlanmadı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki alandan günde dokuz kez numune alındığını ve bu numunelerin üç ayrı laboratuvarda incelendiğini söyledi.
Kayan kütlenin nasıl ortadan kaldırılacağına ya da bu yönde bir çalışma yürütülüp yürütülmediğine dair ise resmi bir açıklama yapılmadı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, heyelan alanında 400 bin kamyonluk toprak kütlesi olduğuna işaret etmişti.
Bu kütlenin içeriğinde siyanürün yanı sıra altın, bakır gibi değerli madenlerin de yer aldığı ağır metaller söz konusu. Peki bundan sonra ne yapılmalı? Kayan kütleye ne olacağı içeriğindeki cevher nedeniyle firmanın inisiyatifinde mi yoksa bu kütle atık olarak değerlendirilip bertaraf mı edilmeli?
‘TOPRAĞA SIZAN SİYANÜR SOLÜSYONU TEHLİKE OLUŞTURUYOR’
Meslek odalarına göre kayan kütlenin ivedilikle izole edilmiş bir alana taşınarak bertaraf edilmesi gerekiyor. Bölgede yürütülen çalışmalar konusunda ise açıklanması gereken pek çok husus var.
DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan göre Çevre Mühendisleri Odası İstanbul Şube Sekreteri Utku Fırat’a göre Bakanlığın yapmış olduğu “topraktan ve sudan alınan numunelerde henüz kirliliğe rastlanmadı” açıklaması bazı izahatlara muhtaç.
Fırat, “Analizi yapılan yüzey ve yeraltı suları ile ağır metaller için hangi metotların kullanıldığı, toprak numunelerinde hangi parametrelere bakıldığı ve sonuçları kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Toprak kirliliğinin tespitinde, kontamine olduğu düşünülen alandan alınan numuneler hangi derinliğe kadar inilerek alınmıştır, açıklanmalıdır” diyor.
Heyelanla birlikte geniş bir alana yayılan yığın liçinin, siyanür solüsyonu içeriğine sahip olduğunu vurgulayan Utku Fırat, projenin Çevresel Etki Değerlendirme Raporu’na göre proseste sodyum siyanür, nitrik asit, sülfürik asit, sodyum hidroksit, silika, bakır sülfat gibi tehlikeli kimyasalların kullanıldığına işaret ederek ekledi:
“Dolayısıyla tüm bu kimyasalları içeren siyanür solüsyonuyla yıkanmış yığın liçi, heyelanla birlikte geniş bir alana, özellikle de Fırat Nehri yönüne doğru yayılarak hem Fırat Nehri hem de toprak kirliliği için büyük bir tehlike doğurmaktadır. Buradan süzülen siyanür solüsyonu toprağı kirletecek, süzülerek yeraltı sularına karışacak ve bu yeraltı sularının ulaştığı yüzey sularını kullanılmaz hale getirecektir. Özellikle kış aylarında yağışların da etkisiyle siyanür solüsyonu ve içeriğindeki tehlikeli kimyasalların toprak ve yeraltı suyuna karışma süresi kısalacaktır.”
‘YIĞIN LİÇİ SIZDIRMAZ BİR ZEMİNE TAŞINMALI’
Utku Fırat’a göre yapılması gereken öncelikle madenin tüm faaliyetinin süresiz olarak durdurulması.
Solüsyonla yıkanmış yığın liçinin, içeriğinde altın, gümüş, bakır gibi değerli madenlerin de bulunduğu cevher olduğuna dikkat çeken Fırat, “Dolayısıyla Anagold Madencilik için ekonomik değeri bir malzemedir. Ancak mevcut durumda bahse konu cevher yaşam alanlarını yok etmekle tehdit eden bir tehlikedir. Bu cevherin ivedilikle sızdırmaz zemine sahip alana taşınması gerekmektedir” diye konuşuyor.
Fırat, eğer taşınmaya başlanan yığın liçi bir atık olarak değerlendirilecekse de Atıkların Düzenli Depolanmasına Dair Yönetmelik hükümlerince 1. Sınıf düzenli depolama tesislerinde depolanması gerektiğini vurguluyor.
‘İZOLE EDİLİP BERTARAFI GEREKLİ’
Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi’nden yüksek jeoloji mühendisi ve A sınıfı iş güvenliği uzmanı Kemal Önder Presciler de kayan ve akan yığın liçinin maden alanında işleme tabi tutularak atık hale geldiğini vurgulayarak kütlenin bertaraf edilmesi gerektiği görüşünü paylaşıyor.
Presciler, “Her şeyden önce bu kayan yığının Fırat nehrine ve Bağıştaş barajına olan mesafesinin 300-400 metre olduğu düşünülürse, orta ve uzun vadede bir çevre felaketi, bir ekokırım yaşanmaması için iyi izole edilmiş bir alana taşınıp bertarafı gereklidir” diyor.
Presciler’e göre yaklaşık 10 milyon metreküp olduğu ifade edilen kayan 400-500 bin kamyonluk toprak malzemesinin en iyimser 3-4 yıl içinde temizlenmesi yani bertarafı beklenebilir.
HANGİ YÖNETMELİĞE DAYANIYOR?
Kemal Önder Presciler, bununla ilgili düzenlemenin 15 Temmuz 2015 tarihinde 29417 sayılı Resmi Gazete de yayınlanarak yürürlüğe girmiş Maden Atıkları Yönetmeliği olduğunu, ilgili bakanlığın ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı olduğunu söylüyor. Presciler, bu yönetmeliğin, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 3, 8, 11, 12, 13. maddeleri ile 644 sayılı Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmündeki Kararnamenin 2, 8, ve 9. maddelerine dayanılarak hazırlandığını ekliyor.
Sahada yapılacak her türlü çalışmada ise 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği kanunu ve ilgili mevzuat hükümlerinin uygulanması gerektiğini vurgulayan Presciler, çalışanlara tam vücut koruyucu, yüz koruyucu, solunum koruyucu kişisel koruyucalar tedarik edilmesinin önemine dikkat çekiyor.
NASIL BİR TEHLİKE SÖZ KONUSU?
İliç’teki altın madeninin açık işletme olup liç işleminde sodyum siyanür çözeltileri kullanıldığına işaret eden Presciler, liç yığını içinde altının yanı sıra gümüş, bakır, demir, arsenik, kurşun, kadmiyum gibi toksik özellikteki ağır metal bileşiklerinin yer aldığını, bu ağır metallerin toprağa, yüzey ve yeraltı sularına karışma riski olduğu gibi ekokırıma da sebep olabileceğini vurguluyor.
Ağır metal birikimiyle toprağın tarımsal üretim için verimsiz bir hal aldığını, atmosfer kirliliğinde de önemli bir yer alan ağır metallerin, toz partikülleri halinde toprak ve su yüzeylerine geçebildikleri gibi topraklardan sızarak veya erozyonla taşınarak da su kaynaklarını kirletebildiğini söyleyen Presciler, “Ayrıca hayvan ve insanların, ağır metalleri soluması, teması veya besin zinciriyle alması sonucu birçok sağlık problemi ortaya çıkar. Toprak, bitki, su ve atmosfer üzerinde bir kısır döngüye sahip olan ve insan sağlığını büyük oranda olumsuz etkileyen ağır metallerin, mutlak suretle riskleri minimize edilmeli ve derhal önlemler alınmalıdır” diyor.
FARKLI DİSİPLİNLERLE ORTAK ÇALIŞMA YAPILMALI’
Kayan ve akan kütle altında membran şilte ve geçirimsiz bir kil yada beton olmamasının, siyanür tuzlarının ve ağır metallerin toprak, yüzey suları, kaynak ve yeraltı sularına karışma riskini artıracağına işaret eden Presciler, bu tespitlerin sağlıklı yapılabilmesi ve mühendislik önlemlerin belirlenebilmesi için kamuoyunun doğru bilgilendirmesinin önemine dikkat çekiyor. Presciler, “TMMOB’a bağlı Jeoloji Mühendisleri Odası, Kimya Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Odası, Ziraat Mühendisleri Odası ve ilgili diğer kamu kuruluşları ile Türk Tabipler Birliği gibi farklı disiplinlerin ortaklaşa yapacakları çalışmalar ile kısa, orta ve uzun vadeli riskler ve mühendislik çözüm yolları ortaya konmalıdır” diye ekliyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Sami Teymurtaş da meslek odalarından bir çalışma grubu oluşturularak alanda çalışma yapılmasının önünün açılması ve ulaşılan bilgilerin verilerin kamuoyu ile paylaşılması çağrısı yapıyor.
KISA VADEDE NELER YAPILMALI?
İliç’te liç işlemi için kullanılan, siyanür tuz ve bileşikleri ile diğer kimyasal katkı ve maddelerin hangi oran ve nispette kullanıldığının reel olarak bilinmediğine dikkat çeken Teymurtaş, “Kayan ve akan liç yığınından muhtelif lokasyon ve derinliklerinden toprak numuneleri alınarak bağımsız test laboratuvarlarında analizleri yapılmalı ve kullanılmış kimyasalların nispet ve oranları kamuoyu ile paylaşılmalıdır” diyor.
Sabırlar deresi içinde ve çevresinde liç yığınının olmadığı alanlarda uzmanlarca belirlenecek lokasyonlarda yeraltı suyu test kuyuları açılması gerektiğini belirten Teymurtaş, böylelikle kısa vadede kimyasal atık ve ağır metallerin yeraltı sularına etkilerinin belirlenebileceğine dikkat çekiyor.
Yine kısa vadede yığın liçinin durağanlığının sağlanması gerektiğini vurgulayan Teymurtaş’a göre çalışanların yanı sıra çevre ve köylerde yaşayanların da sağlık kontrolleri sıklıkla yapılmalı ve bu insanlar tıbbi gözlem altında tutulmalı.
‘FAY SEGMENTİNİN RİSKİ BELİRLENMELİ’
Sami Teymurtaş uzun vadede alınması gereken önlemleri ise şöyle sıralıyor: “Tüm reel bilgi ve analiz sonuçları kamuoyu ile paylaşılmalı, alınacak aksiyonlar belirlenmeli. Numune alma sınırları genişletilmeli. Yağış ile birlikte yığın liçinin içindeki siyanür tuz ve ağır metallerin yeraltına ve yeraltı suyuna sızması önlenmeli. Yığın liçinin Sabırlar vadisi içindeki akışı bariyerlerle önlenmeli, Bağıştaş barajı ve Fırat nehrine olabilecek olası sızmaların önüne geçilecek acil tedbirler alınmalı. Yığın liçinin tamamen izole edilmiş güvenli bir ortama taşınması için çalışmalar başlatılmalı.”Öte yandan yığın liçi sahasının hemen doğusundan geçen ve aktif bir fay olan Munzur Fay segmentine işaret eden Teymurtaş, bu fay segmentinin risk ve tehlikelerinin belirlenmesi, acil durum eylem planlarının da yeni risklere göre tekrar revize edilmesi gerektiğini vurguluyor. (KAYNAK)
(HABER MERKEZİ)